3 Ağustos 2013 Cumartesi

Helsinki Günceleri

             Her şey aslında lise 2 de başladı. İngilizce öğretmenim, benim asla ingilizce öğrenemeyeceğimi, dersini geçemeyeceğimi ve buna benzer bir sürü şeyle kafamı ütülemeye devam ediyordu. Ona göre sorumsuz ve dengesiz bir insandım. Üstünden yıllar geçti, şimdi onu göt etme sırası bende.Gerçi ben söze böyle başlayınca hiç bir şey anlamadınız tabi , gelin en başından anlatayım bu durumu.
      
              Zerre aklımda olmamasına rağmen bir yerden Erasmus sınavının olduğunu öğrenmiş, gireyim lan eğlence olur nasılsa kazanamam diye kaydımı yaptırmıştım. İngilizce seviyemi Friends ve Himym izleyerek , Anathema ve Opeth dinleyerek ve çeşitli filmler izleyerek (öhöm!) geliştirmiş bir insan olarak, simple continious perfect past present tense ve bilimum benzerleri hakkında zerre fikrim olmamasına rağmen sınavda halk tabiriyle yardırmıştım. Sonuçlar ortadaydı ve tercihlerim sonucunda beni beyaz zambaklar ülkesi Finlandiya'ya 5 aylık bir hizmete yolluyorlardı. 
             
                                          
       Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı bayrak ( Temsili Resim )


              Görevim (eğer ki kabul edersem) türk milletini ve gençliğini 5 ay boyunca dış mihraplara doğru tanıtmak ve dönüşte duty free'den halama amcama metrelik toblerone getirmekti. Bu ulvi görev için seçilmenin şokunu atlatınca bir bürokrasi zinciri beni karşıladı. Hocadan hocaya koşuyor, bir sürü evrak topluyor, sayısız biyometrik resim çektiriyordum. Her aşamada "lan acaba gitmesem mi , değecek mi? " diye düşünmekten kendimi alamıyor, bir yandan da evrak kalabalığının arasında kayboluyordum. 

               Bu arada tam bir fin milliyetçisi olmuştum. ( Finlandiya'da çeşme sularının içildiği biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum mesela, duyunca da şok oldum.) Daha önceleri finliler hakkında tüm bildiğim Molotov kokteyli, Nokia, Kimi Raikonen ve Fin Hamamından öteye gitmezken, adeta gurbetçi olmuştum. Her lafın arasına Finlandiya'yı sıkıştırıveriyordum. Finlandiya eğitim sistemini övüyor, Türk eğitim sistemini ve avrupalıların türklere bakışını itin g*tüne sokuyordum. Halbuki hayatımda Edirne'den öteye geçmemiş, daha yurtdışı görmemiş bir insandım lan ben.  

        
          Sigara kaufen ettikte, bahnhofa gidicez ( Temsili Resim ) 

         Daha gitmeden gurbetçi olmuştum resmen. İşin ilginci Finlandiya'ya gidip Alamancı olmayı nasıl becerdiğimdi. Evde kırık alman aksanıyla konuşuyor, eve Gazi peynirlerinden, Nussbeiser çikolatalarından başka gıda sokmuyordum. Sabah kahvaltılarında bira içmekten mide kalmamış, çaya hasret kalmıştım. Freundlarla kahvede okey oynamaya gidiyorum diye mal mal parklarda gezmeye gidiyor. Elim arkamda inşaat izliyordum. Alman ne araba yapıyor lan diye, Ankara şaşmaz sanayideki Wolksvagen, Audi teknik servislerinden çıkmıyordum. Bakkaldan oyro karşılığı alışveriş yapıyor, balkonda mangal yakmaya çalışıyordum. Çevremdekiler Finlandiya'ya gideceğimi , Almanya ile bi alakamın olmadığını söylüyor beni eski halime getirmeye çalışıyorlardı. Bana göre Avrupa Almanya demekti, ve eski halime dönmeye niyetim yoktu.

             Her şey Finlandiya elçiliğinden gelen oturma iznimle yıkıldı. Finlandiya neydi lan, Avrupa Almanya demekti. Ben napıcaktım lan Finlandiya da, ALLAHSIZ İSKANDİNAVLAR! Ama gözüme kestirdim, hele bir gideyim oralara Berlin'e kaçıp kendi dönercimi açacağım. O zamana kadar auf wiedersehen , sevgili okur. Bis bald ! 




      " Gitmeme az zaman kala bu yazıyı kaleme ( ya da klavye mi diyim ) almamın sebebi lise 2 de bana "sen ingilizce öğrenemezsin" diyen öğretmenimdir. Kendisi bu yazıyı hiç bir zaman okuyamayacak ama olsun. "









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder