15 Kasım 2012 Perşembe

Hane-ül Talebe

              Nam-ı diğer öğrenci evi. Malumunuz bu ortamı yaşamayanların tahmin etmesi gerçekten çok zor , işte bu yüzden bende birikimlerimi genç nesillere aktararak bana düşen görevi yerine getirmeye karar verdim.
Bu yazımda, öğrenci evi denen habitatta hayatta kalmanız için gereken şeylerden bahsedeceğim.Öncelikle evinden bahsetmeden önce , öğrenci dediğimiz olguyu inceleyelim.Öğrenci canlısı ( studiosum ) sürüngenler familyasından, genelde topluluk halinde gezen , doğal gıdası tavuk ve ailenin gönderdiği ürünler ( ki yaklaşık 2-3 dayanır ) olan bir canlıdır.Genelde nemsiz ortamda bulunurlar,4 ile 10 yıl yaşam ömürleri vardır(bkz: 27 yaşında 1. sınıf olmak ) Gördüğünüzde ürkütmeden etraflarından dolanın.

Google images' a göre üniversite öğrencisi 


Halihazırda üniversite öğrencisi

             Evet öğrenci canlısını tanıdığımıza göre biraz da konumuz olan evinden bahsedelim. Genellikle kalan kişi sayısından 1 çıkartılarak bulunan bir oda sayısına sahiptir bu evler . Şöyle ki 3 kişi kalıyor ise bu bu ev en fazla 2 odalıdır.Ortak kullanım alanı ise genelde mutfak olup , çernobille yarışabilecek bir kimyasal doku söz konusudur bu mutfaklarda. Şahsım adına, halı saha maçına çağırdığım tavam mevcut , hala görüşürüz haberleşiriz kendisiyle.Açıköğretimden 2 yıllık turizm yazdı ,mezun oldu gitti ben hala aynı evde kaldım. Ondan sonra farklı tavalarım oldu ama kimse onun yerini tutmadı. Neyse bu başka bir yazının konusu , bir an duygusallaştım kusura bakmayın sayın okurlar.Evet ne diyordum ,  ha evet kiraya ortak olan limonlar , bağımsızlığını ilan ederek sizi mutfağa almayan bardaklar vb. bu liste saymakla bitmez.Bir dolu klişeyi buraya saymak istemiyorum şu an. 
               Bu evlere hakim olan duygu , nasıl olsa gideceğiz duygusudur. 4 sene bu duygu ile geçtiği için , evdeki tamirat ve tadilatta buna göre yapılır. Bu yüzden ev, ölüm tuzakları ile doludur. Açıkta kalmış elektrik prizleri , banyondaki gevşek fayanslar , sarhoş bir gecenin ardından gelen 2 alt komşu vb. gibi örnekler verilebilir buna.Şimdi size bunlardan nasıl kendinizi savunabilirsiniz bunun rehberini vereceğim.

Öğrencinin Cinsel Yaşantısı ( Temsili Resim )

1) Koridorda top oynamayın. 2 alt komşu geliyor . Sadece yapmayın arkadaşım.

2) Ev arkadaşlarınızdan daha vurdumduymaz olmayı öğrenin. Evde kendi kendinize vurdumduymazlık antrenmanları yapın. Nasıl mı? Örneğin; banyonun suyunu açın ve boş boş akıtın. Eğer 30 dk boyunca takmadan durabiliyorsanız siz bu iş için biçilmiş kaftansınız. Unutmayın öğrenci evi , doğadaki en vahşi yerlerdir ve bu doğada sadece güçlüler ayakta kalır.

3) Yaratıcı olun. Tencere yok ise kettle var , ocak yok ise tost makinası var , elektrikli soba var. Bunlar birbirlerinin ikamesidir. Sobada pişmiş yumurtayı tatmadan bu hayattan ayrılmayın. ( Gerçi o yumurtayı yedikten sonra ayrılma ihtimaliniz daha yüksek ya neyse )

4) Evin temizlik zamanları vize ve final haftalarıdır hazırlıklı olun.Çünkü ders çalışmak istemeyen bünye bu enerjisini başka yere kanalize eder. Ders çalışmamak için , tavuk göğsü yapan arkadaşlarım var. ( evet arkadaşlarım bunlar ben değilim )

5) Ve son olarak her öğrenci evi geyiğine inanmayın.Yazdıklarımda bunlara dahildir.Çünkü nasıl insanlarla çıktığınız , nasıl bir eve sahip olacağınızı belirler. O yüzden bütün genellemeler gibi bu da yanlıştır. 

     Evet sevgili okur bir yazının daha sonuna gelmenin haklı gururu içinde aranızdan ayrılırken küçüklerin ellerinden, büyüklerin gözlerinden öperim. ( evet bence de ters oldu )

I Want to Play a Game  ( Temsili Resim)


5 Kasım 2012 Pazartesi

Türkün Biber Gazıyla İmtihanı

        Malumunuz son dönemlerde gündemde biber gazı , polis müdahalesi gibi konular dönmekte , bende bu konuda başımdan geçmiş bir olayı sizle paylaşmak istiyorum.

       Her ergen türk genci gibi ebob , ekok ( ya da obeb okek ) öğrenmek için dershaneye gidiyordum. Bu gidişlerim çoğunlukla sorunsuz olmakla beraber bir keresinde bana oldukça ilginç bir deneyim yaşatmadı değil. Gene her zaman ki gibi dershane yolumda giderken ilerde bir topluluk dikkatimi çekti. Yaklaştıkça olayın rengi değişti zira kendileri zırhlanmış polis abilerdi. Ve işin kötü tarafı roma savaş pozisyonu almış yekpare şekilde bana doğru geliyorlardı.

 Türk Polisi ( Temsili Resim )

          O yaşıma kadar bu kadar kamu personelini anca ssk hastanesinde görmüş biri olarak oldukça ilgimi çekmişti bu durum. Ama tırsıntım merakımdan ağır bastı gerisin geri kaçmaya başladım ki bir de ne göreyim. Tam arkamda da sol görüşlü arkadaşlar kaldırımları söküyor , ellerinde bayraklar polislere doğru ilerliyordu. Buraya kadar her şey oldukça normal gibi görünebilir ancak asıl aksiyon o an başladı. Yan tarafımda yükselen bir duman gördüm . 2 saniye sonra hiç bişi göremedim zira yakınımda patlayan bir biber gazı beni geçici olarak servis dışı bırakmış, bütün görme yetimi benden almıştı. Bizans prensi tarafından gözleri dağlanmış Kara Murat gibi ortalık yerde bir duyum eksik dolanıyordum.

Bırakın Uleyn ( Temsili Resim )

     
       Bi şekilde o kalabalığı aşıp , el yordamıyla dolmuş durağını bulduğumda ( el yordamıyla dolmuş durağı bulmak ? ) acım hala geçmemişti. Arka arkaya 3-4 kere Babam ve Oğlum izlemiş gibi ağlıyordum.Dolmuşa bindiğimde o halim dolmuşçu amcanın oldukça dikkatini çekti." Oğlum bişi mi var ? Paran mı yok niye ağlıyorsun . Sorun değil hadi geç " diyerek beni telkin etti kendisi sağolsun ( gene de parayı verdim lan ama keriz gibi ). Ağabey şurada dövüş ediyorlar ben ortada kaldım falan diyemediğimden susup kafamı cama yasladım. Emre Aydın klibinde gibi bir görüntü oluştuğunu biliyorum ( kafayı cama yaslayıp ağlayan ergen erkek ) ama bünyemde yüksek miktarda biber vardı ve ben bunu bir şekilde dışarı atmalıydım.Bunu takip eden 1 saat boyunca ağladım. İnsan vücudu bu kadar göz yaşını nereden buluyor lan diye sormalarım eşliğinde eve vardığımda ise annem beni komunist sanmıştı. Varsın olsun ben yoldaşlarımda gaz yedim ya fahri bir komunistlik bulaşmıştır elbet.

Not : Dolmuş fetişisti değilim arkadaşım. Hep öyle denk geliyor.Bende anlamadım bu konuyu.Belki içimde bastırılmış bir dolmuşçu yatıyor bilmiyorum.Söz bir daha yazmayacağım herhangi bir taşıma aracı :D
                   

4 Ekim 2012 Perşembe

Bukalemun Hayatım

           Çoğu erkek için erkekliğin en önemli kurallarından biridir araba sürmek. Şayet imkan olsa annelerinden o şekilde çıkacaklarına kesin gözüyle bakıyorum. Ancak şahsım adına bu durum tamamen tersi. Şöyle ki normal bir şoför  aracını eğlence amacıyla yada ulaşım amacıyla kullanırken, benim için durum öbür arabalara dokunmadan gideceğim yere en kısa ve hızlı yoldan gitmektir. Çoğu şoför için rüya dolu geçen yolculuklar bana kabus gibi gelmekte, " Acaba ben araba sürmek için evrilmedim mi lan ? " soruları kafamı kurcalamaktaydı. Bu işi bilen birini taklit edersem sorunumun çözülebileceği aklıma geldi (doğadaki bukelemun hesabı).
          Tabi ki bu işi bilen kişiler halk arasına bilinen adlarıyla "dolmuşçu"lar idi. Gözüme ilk kestirdiğim dolmuşa atlayarak gözlemlemeye başladım. Gelin gözlemlerime hep beraber bakalım.


 Bak oğlum işte orada dolmuş durağı ( Temsili Resim )

1) Öncelikli olarak dış görünüşü gözlemleyelim. Benim deneğim ( kendisine Mr.X diyelim ) taş çatlasın 25 yaşında yağız bir anadolu delikanlısıydı. Saçında yaklaşık 2 kutu jöle, elinde gümüşten bir tesbih ve kanuni kayığı ayakkabıları vardı. Doğrusu o ayakkabılarla nasıl pedal hakimiyeti kuruyor ve bizi şarampole yuvarlamıyordu gerçekten inanılmaz bir mesele bu. İlk işim bunu denemek olmalı (Kendine not: Yarın samanpazarına git !)

2) Daha sonra Mr.X'in sürüş yeteneklerini gözden geçirmenin vakti gelmişti. Mr.X aynı bir heavy metal bateristi gibi beynini 3 parçaya ayırmayı ve bu her parçayı ayrı ayrı kullanmayı öğrenmişti. Kendisi hem para üstü dağıtıyor aynı zamanda aracı idare ediyor ve bi yandan da yoldaki diğer şöförleri küfredebiliyordu. Bu takdire şayan hareketi gerçekten beni kendine hayran bıraktı.

3) Görünüş ve sürüş konusunu kaptığıma göre sırada tek şey kalmıştı. Evet tahmin ettiğiniz gibi bu şey davranıştan başka bişi değil. İlk gözlemlerimi çatırmadan yaptığımdan dolayı ( i love levye ), dolmuş kalabalıklaştıkça ilgimi daha da yönelttim bu genç şoföre. Her vites atışı sanki, vites onu dolandırıp yurt dışına kaçmışta Mr.X onu Dortmund'ta bir barda yakalamış gibi gibi sert ve hoyrat. Pedalların durumuna gelince onlarda fillerin altında kalan çimenden daha çaresiz gözüktüler gözüme. Kendisi araç kullanırken duruma hakim ve " Çarpar önüme katar götürürüm lan" modunda takılmakta olan bir arkadaş.Tamamdır ben kaptım bu işi !

          Gelelim bu gözlemler sonucu kendimde yaptığım değişikliklere ;

- Öncelikle arabanın şoför koltuğu ile yolcu koltuğu arasına bozuk para kutusu yaptırıp üstüne "ALLAH KORUSUN" ve "MÜLK ALLAHINDIR" yazdırdım.
- Daha sonra ufak dikiz aynalarımı dolmuş aynalarıyla değiştirerek aracımı modifiye ettim.
- Şoför koltuğumu değiştirerek "havalı dolmuşçu koltuğu" aldım.
- Annem "müsait bir yerde" demeden indirmiyorum. Geçenlerde Eskişehir il sınırına kadar gittik o yüzden.
- Ve en önemlisi yolda magandaca hareket edip, kız gördüğümde havalı kornamı çalıştırıyorum.

  Bunlar sayesinde ben sorunlarımdan kurtuldum. Sizde başarabilirsiniz. Bir sonraki yazımda ( şayet ki olur ise ) görüşmek dileğiyle iyi akşamlar sayın okurlar.



Sen benimsin bahar gözlüm ( Temsili Resim )




18 Ağustos 2012 Cumartesi

Ses Yükseltmenin Yabancı Dile Etkisi

               Tüm amacı ekmek almak belki para üstü artarsa, bakkalın tezgahındaki şekerlemelere sarkmak olan bir insan olarak bakkalın yolunu tuttum. Masumane başlayan bu yolculuğum beni bilinmez diyarlara götüreceğinden habersiz , ayakkabımın arkasına basarak bakkala indim. Zira bakkala ulaşmanın en kısa yolu , arkasına basılmış ayakkabı ve pijamadır sayın okurlar.Nerede bu 2 özelliğe sahip insan görürsen , en az 20 metre yarıçapında bir bakkala rastlama ihtimalin oldukça yüksek.Her neyse , bakkalın ekmek vitrininde önce göz temasıyla başlayıp sonra hunharca bir mıncıklama yoluyla seçtiğim ekmeklerimle sıra beklemeye başladım. İşte asıl macera şimdi başlıyordu. Bakkalın önceleri önümdeki adama bağırmasını anlayamamış hatta yadırgamıştım. Ancak önümdeki abinin çipil gözleri ve ten rengiyle , bir turist olduğunu farketmem o kadar uzun sürmedi. Bakkalın önce alt oktavlardan çıkan sesi konu ilerledikçe yükseliyor bakkalımız git gide bolulu bir bakkal değil de sanki napolili bir opera sanatçısına dönüşüyordu. "Abi senin damacanalar arabada" dedikçe önümdeki turist abi "ne ola ki bu damacana denen varlık" dercesine bakkalımıza bakıyordu.Bu bakışa karşılık bakkalımızda sesini yükselterek "ABİ SENİN DAMACANALAR ARABADA " diye tekrarlıyor sesini yükselttiğinde, bolu aksanının biritiş ingliş havasına bürünmesini bekliyordu.Her sesini yükselttiğinde gözlerinde çakan inanç şimşeklerini görebiliyordum. Bakkalımız oldukça iyi ingilizce konuştuğunu , hatta karşısındaki adamın oldukça sığ bir ingilizcesi olduğunu düşünüyordu. Sesini yükselttiğinde türkçe kelimelerin simultane çeviri ile ingilizce olmasını bekliyor, karşısındaki adamın " ne diyor lan bu " bakışları karşısında gittikçe kırılganlaşıp üzülüyordu. En sonunda benim sığır bakışlarımı farkederek " senin ne vardı canım " repliğiyle ilgisini bana yöneltti."Ağbi benim ekmek vardı" diyerek güzel türkçemiz ile cevapladım. Bir gözümde turist abi de tabi ki , güzel türkçemizi gözüne soka soka konuşmaya niyetliyim. "Ağbi bu sene de iyi sıcak yaptı " diyerek muhabbeti türkçeleştirmeye turist abinin kendini daha turist hissedeceği bir noktaya  taşımaya çalıştım ancak bu hamlem doksana giden topu dışarı yumruklayan kaleci edalarıyla bana kuru bir " evet öyle " diyen bakkalımız tarafından kesildi. Anladım ki turist abi bakkalımızın canını yakmış onu kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağa gibi ortada bırakmıştı.Bundan sonrası için benim yapabileceğim bir şey yoktu. Bir gözüm bakkalda diğeri turistte kapıdan dışarı doğru çıkmaya başladım ( hayır şaşı değilim ) Kapıdan çıkarken turist abiye " hev e gud dey sör " demeyi de unutmadım elbet o yavşak bakkala inat olsun diye. Ekmeğin götünü yiye yiye eve sofrada beni bekleyen ve buz kesen menemenime doğru yol aldım.

3 Temmuz 2012 Salı

Dolmuş Halleri

               Merhaba arkadaşlar bu yazımda " dolmuş " aracını masaya yatıracağız .Yapı itibariyle dikdörtgenler prizması , mavi ( yer yer kırmızı ) bu ölüm makinalarını yakından inceleyip , dolmuş halleri üzerine biraz konuşacağız ( Bütün satırı açıköğretim videosu ses tonuyla okuyunuz ).

Kızılay - Dikmen Dolmuşu ( Temsili Resim)

- Dolmuşlar karayollarında yaşarlar, asfalt yerler ve duraklarda barınırlar. Genelde sürü halinde gezmekle beraber tek başlarına olduklarında da oldukça yırtıcı araçlardır.

- Yapıları itibariyle hızlı araçlardır . Hatta bir rivayete göre kaptanlarının , önceki hayatlarında kamikaze pilotları oldukları söylenir. O yüzden aman " o kıza hava atayım elim cebimde gideyim" gibi cahilce bir düşünceye kapılmayın . Kendinizi ön camda bulabilirsiniz.

- Binmeden önce vokal egzersizleri yapmakta fayda var. Zira , kaptanın sesinizi duymakta zorluk çekmemesi gerekiyor. Bu yüzden , gerek diyafram çalışması gerekse solfej gibi alıştırmaları yapıp binmenizde büyük fayda var.

- O teyzeye yer vereceksin . Evet ciddiyim . Kafanı cama yaslamış dışarıyı izliyor taklidi yapman bu gerçeği değiştiremeyecek . Bütün yol boyunca mahalle baskısı altında kalmaktansa 5 dk. ayakta git arkadaşım .


-  Şoför yanı koltuğu bir statü kaynağıdır. O koltuğa oturarak bazı sorumluluklar yüklendiğinizi unutmayın. Yok efendim kulaklığımı takayım , kafamı cama dayayayım klip tadında geçsin yolculuğum gibi düşüncelere kapılmayın. O koltuğu seçerek bu ihtimalleri elediniz .

- Oturması en zor olan yeri, arka dörtlünün koridor hizasına bakan üçüncü sırasındaki koltuktur. Ne oturabilirsin, ne de kalkabilirsin lanet bir koltuktur o koltuk.Kolun sığmaz , kıçın sığmaz ( en azından kendi adıma ) o yüzden dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri de bu lanetli koltuktan uzak durabilmektir.


- Para üstü dağılımı sırasında senin para üstün unutulduğu takdirde , yolculukların en azaplısı en kasvetlisi ve kederlisi başlıyor demektir. O para üstüyle neler yapabileceğin, bütün yol kafanı meşgul edecek seni içten içe kemirecek.İşte burada diyafram egzersizlerini kullanarak , şoföre seslenmek yoluyla o paranın peşinde koşabilir ya da lanet olsun bu hayata iç sesiyle o dolmuştan inebilirsin . Karar senin.

   
             Evet acısıyla tatlısıyla bir yazının daha sonuna gelmiş bulunmaktayız.Önümüzdeki yazılarda görüşmek üzere .

Arkadan göndermeyen kaldı mı ? ( Temsili Resim )

14 Haziran 2012 Perşembe

Carte D'or ve Kuru Köfte

       Uzun bir aradan sonra merhaba sayın okurlar. Malumunuz hava sıcaklığı hayvani derecelerde gezmekte . Ve havaların ısınmasıyla ortaya çıkan sorunlardan en büyüğü yaklaşmakta . Evet sizde biliyorsunuz bunu. Carte D'or kutusundan çıkan kuru köfte , bamya ya da en kötü senaryo donmuş nohut. Buzdolabında yaptığınız gezilerin uğursuz noktası , hayallerinizin katili o lanetli kutu. İnsanı yaşamaktan soğutan nedenler diye bir sıralama olsa 6.numaradan giriş yapardı ( kral tv anons sesiyle okuyunuz ).

     Bu da mı dondurma değil be? ( Temsili Resim )
       
            Ancak üzülmeyin. Bu yazımda, bu problemle nasıl başa çıkılır , nasıl psikolojik hazırlık yapılır gibi konulara değineceğim.Hazırsanız liste gelsin.

      1) Bu adım gerçekten çok tehlikeli , eğer eminseniz uygulayın ! Evdeki tüm şimşekleri kendinize çekecek , istenmeyen insan ( persona non grata ) olmanıza sebep olabilecek bir adım çünkü. Hazırsanız açıklıyorum. Evdeki dondurma kaplarından kurtulmak. Evet kulağa çılgınca gelebilir ancak acımasız olmalısınız. Zira savaşta her şey mübahtır.
     
      2) İlk adımı kazasız , belasız ve terliksiz ( güdümlü anne terliği ) atlattıysanız 2. adıma geçebiliriz. Eve giren dondurma kabı denetimi ve imhası. Evet yanlış duymadınız ipleri elinize almanın zamanı geldi bundan sonra zaman yıkılan hayallerin değil , yükselen umutların zamanı.
      
      3) Eğer ilk 2 adımı başarıyla uyguladıysanız , bu madde onların devamlığı için gerekli. Annenizi dondurma kabının ikamesi başka bir saklama kabına yöneltmek. Örneğin ; yoğurt kabı (denize düşen yılana sarılır ) ya da eski nutella kavanozları ( şaka saka sakin ol ) . Bu hamle annenizin dikkatini dağıtarak , istediğinizi elde etmenizi kolaylaştıracak.
     
     4) Bu madde zor durumla kullanılmak için yazılmıştır. Bu adım çok tavsiye edilmemekle beraber zorda kalındığında uygulanmalı. O yüzden sorumluluk size ait ! Eve giren dondurma akışını kesmek . İlk bakışta ne kadar gaddarca geliyor değil mi ? Ancak günümüzde barış , kan dökülmeden kazanılmaz. 

      Bu yazımda, gençliğin kanayan yarası dondurma kutuları ve içindeki bilumum gereksiz yiyecek üzerinde durdum. Gelecek yazılarda görüşmek üzere. 

NOT : Okurken , Sadri alışık'ın çok dikkat çektiğini biliyorum. Silmeye kıyamadım napalım o kadarına da katlanın. :)

3 Haziran 2012 Pazar

Kafein ve Kamu Yönetimi

        Evet arkadaşlar bu yazımda, kafeinin her bünyede aynı etkiyi yapmadığına değinmek istiyorum. Bilmiyorum istisna mıyım ancak kafeine karşı bağışıklığımın olduğunu, hatta bünyem üzerinde ters etki yarattığını düşünüyorum. 

Malumunuz final dönemi , dolayısıyla öğrenci insanın dinç kalması gerekli.Ben de bu nedenden ötürü, sabahlayayım da derslerime çalışayım (yalana bak) düşüncesiyle kendimi kahveye, cappucinoya boğdum. Ancak her içtiğim bardak daha da uykumu getiriyor, her yudum beni rüyalar alemine bir adım daha yaklaştırıyordu. 

Sabah kendimi kamu yönetimi kitabına sarılmış halde buldum. Dışarıdan bakan için hoş bir görüntü olmadığının farkındayım . Genç bir erkek ile kamu yönetimi kitabı aynı yatakta sarılmış yatıyorlar . Ancak bol miktarda kafein almıştım ve geceye dair hiç bir anı yoktu kafamda. Hemen kamu yönetimi kitabının sayfalarını karıştırmaya başladım. Max Weber'in bana sırıtan bir fotosuyla kendime geldiğimde saat çoktan öğle olmuştu.Sınava gitmeli ve bu lanetli geceyi aklımdan çıkarmalıydım.

        Kafeinden önce Max Weber , Kafeinden sonra Max Weber

         Ancak pes etmedim. Kafein beni bu kadar kolay yıkamazdı. Bu sefer kahve ile yetinmeyecek , kafeinin babası olan " Red Bull " içecektim. Akşam olduğunda planımı uygulamaya koydum. İlk teneke(?)den sonra uyku namına bir şey kalmadı, her şey planıma uygun işliyordu. 

Ancak ne olduysa 2. tenekeden sonra oldu. Oda bana dar gelmeye başladı. Şener Şen'in gençliği gibi bir havaya büründüm. Yerimde duramıyor, sayfalarca yazı okuyor ancak kelimeler gözümde bir anlam ifade etmiyordu. Bunun üstünden ancak kahve gelir diyerek gene kahveye yöneldim (denize düşen yılana sarılır). Sabah yine bir utanç tablosu beni bekliyordu. Bir yanımda siyaset bilimi, diğer yanımda türkiye ekonomisi. "Gerçekten uslanmaz bir insanım" diye içimden geçirirken erken saatlerde sınavım olduğu aklıma geldi . Max'ın bakışlarıyla karşılaşmamak için, hızlıca giyinip arkama bile bakmadan evden çıktım.


Red Bull'un Bünyedeki Etkileri

27 Mayıs 2012 Pazar

Nasıl fotoğrafçı olunur ?

       Bugünkü yazım, eline her makina alışında sepya , siyah-beyaz moduna geçen insanlara gelsin. Eline her makina alanın " fotoğrafçı" olduğu ülkemizde benim neyim eksik diyerek, bende bu konuyu irdelemeye karar verdim.Fotoğraf makinasıyla tek deneyimim ayaklarıma zoom in , zoom out yapmaktan öteye geçemez. Ancak bunun önümde engel oluşturacağını zannetmiyorum.Yazımın ilerleyen kısımlarında hem nasıl fotoğraf çekilir ,hemde nasıl efekt uygulanır bu konulara eğileceğim. Hazırsanız macera başlasın .



Fotoğrafa Giriş 101
1 ) Öncelikle, çok manalı olduğunu düşündüğünüz bir fotoğraf çekin. Ne olduğunun önemi yok , zaten basacağınız onca efekt içinde boğulup gideceğinden orjinalinin pek bir önemi yok.

Ben başlangıç olarak bu fotoğrafı almayı tercih ettim sizde kendi evinizde çeşitli kombinasyonlar uygulayabilirsiniz.

2 ) Daha sonra bu orjinal resmi ,siyah-beyaz yada tercihinize göre sepya yapın. Işık ayarlarıyla da oynayın. Unutmayın resiminiz ne kadar renksizse o kadar hisli olur. 


3 ) Buraya kadar harika ilerliyorsunuz . Fotoğrafınız eskisinden daha hisli ve derin. Ancak hala bir şeyler eksik. İşte bu noktada efektler devreye giriyor . Sağolsun Adobe abi bize binlerce efekt seçeneği sunmuş. Gözünüze güzel gelenlerden bol bol basın fotoğrafınıza , cimrileri kimse sevmez .

4 ) Gerçekten harika . Siz doğuştan fotoğrafçısınız . Eseriniz gerçekten enfes oldu.  Ancak hala tam değil , sizin yaptığınızı belirtmek için sağına , soluna " Berkecan Photography " ya da " Pelinsu Photography " imareleri yerleştirmeniz ve arkadaşlarınıza bu eşsiz eserleri göstermeniz gerekiyor. 


    Evet eserimiz tamamlandı. Artık sizde kendinize " fotoğrafçı " diyebilirsiniz. Bakın her şey ne kadar da kolaymış . O kadar fotoğrafçılık eğitimi alanlardan neyiniz eksik . İnanmak ile her şeyin olabileceğinin canlı kanıtısınız. Sonraki yazımda görüşene kadar hoşçakalın.



Google'a " ergen fotoğrafçı " yazınca çıkan sonuç buydu artık kusura bakmayın. ( Temsili Resim)

             



23 Mayıs 2012 Çarşamba

Theraflu Kafası

            Havaların dengesizleşmesiyle bendenizin de sinüsleri kıpraşmaya başladı sevgili okurlar. Bu sorunu Theraflu denen o muazzam tableti içerek çözmeye çalıştım. Ancak yan etkileri olan bir ilaçmış onu farkettim. Yan etki deyince aklınıza öyle kusma, baş ağrısı, kabızlık (?) gelmesin. Görülen etkiler daha çok refleks yavaşlaması ve renkli rüyalar olarak nitelendirilebilir. Gelin hep beraber o rüyaya bir göz atalım.


Theraflu Kafası (Temsili Resim)

      Her şey kendimi Epica konserinde (ki şarkılarını sor bilmem nereden aklımda kalmış bilinmez) fotoğrafçı olarak bulmamla başladı. Grubun fotoğraflarını çekerken bi' anda vokalist abla seyirciye türkçe olarak " hadi anam oturmaya mı geldik " demez mi ? İşte rüyanın kopma noktası burası oldu sevgili okurlar. Inceptiondaki gibi bi' sarsıntı duyuldu ya da en azından ben duydum. (Seyircilerin senfonik metal eşliğinde göbek atmasının sarsıntısı mı yoksa inceptionvari bişi mi orasını hala kestiremiyorum). Kendimi can havliyle dışarı attığımda birde ne göreyim. Robert De Niro, Cenk Erdem ikilisinin Erdemi, Danny De Vito ve Beyazıt Öztürk dışarıda beni beklemekte. Meğerse Beyazların evinde kahvaltıya gidecekmişiz beni bekliyorlarmış. Erdem, Danny Dayı ve Beyaz önde, ben ve De Niro arkada yürümeye başlıyoruz.O arada De Niro yeni projesinden bahsediyor. Hababam Sınıfı Harlem'de çekeceğiz diyor (bilinçaltına gel). Sonrası beyaz bir boşluk. Kendimi bir anda Beyaz'ın evinde yer sofrasında yeşil zeytin yerken buluyorum. Beyazın ev arkadaşı geliyor "Olm kirayı yatırmamışsın." diyerek Beyazı azarlıyor tam ben cevap verecekken eruption eşliğinde uyanıyorum. 

      Theraflu, 5 saatlik uykuda Hollywood-Türk ortak yapımı bir rüyayı gösterebilen bir ilaç. Ha sinüslerini açtı mı derseniz cevabım hayır ama sırf bu rüyalar için bile kullanmaya değer. 


19 Mayıs 2012 Cumartesi

Serdar Ortaç Hakkında Beyin Fırtınası

         Bu yazımda büyük türk şairi Serdar Ortaçtan bahsetmek istiyorum .Yaz aylarının gelmesini iple çektiğimiz , her yıl albüm çıkartıp hem bizi hem sanat dünyasını mutlu eden o muhterem insan. Hem usta şairi irdeleyip hemde onun gibi şarkı sözleri yazma rehberi oluşturacağız. Hazırsanız macera başlasın !

Zeytinin kahvaltıdaki yeri ( Temsili Resim)

           "Topu topu 7 nota var kaç farklı beste yapılabilir ki ? ". Bu cümle size çok tanıdık geldi değil mi ? Usta şair Serdar Ortaç'ın o kıvrımlı beyninden çıkan en parlak şey bu değil . Kendisi " Melek misin gümüş söğüt dalı mı ? " diyerek felsefe dünyasına adını altın harflerle kazımıştı. Geçen yaz ise gene bekleneni yaptı biz hayranlarını üzmedi . Yeni albümünde ; dünyanın oluşumu , platoncu felsefe akımı ve türkiyenin sosyolojik yapısı üzerine parçalara yer verdi. Gelin bu albümünden bir parçayı ele alalım.

"Aşk bu kızıl ötesi yaralı müzesi hareket edemem "
     Evet şair burada dünyadaki adaletsiz düzene seslenmiş ve toplumsal düzendeki bu hareketlenmeleri aynı kızıl ötesine benzetmiş. Yaralı müzesi , betimlemesi ile de yaraların insanı güçlendiren bir olgu olduğu  fikrini ilk ortaya atan Friedrich Nietzsche ' ye atıfta bulunmuştur. Hareket edememesi , bu adaletsiz toplumsal düzende her bireyin
kendi çıkarını düşündüğü için toplumsal olaylara duyarsız kalmasını temsil etmekte.Gerçekten ilk okunduğunda
anlamsız gelen bu kelimeleri eşelediğinizde hayrete düşmemek elde değil .


Adım Adım Serdar Ortaç Tarzı Şarkı Yazım Kılavuzu

1- Kendinize bir dart edinin.

2- Üzerindeki boşluklara sevdiğiniz kelimeleri yerleştirin. ( Örn; biber , melek , gümüş , hamsi, kuru yük gemisi )

3- Dartın üzerine rastgele atışlar yapın , denk gelen kelimeleri yan yana yazarak aralarına bağlaç sonlarına fiil koyun.

Afiyet olsun artık size genç bayanların göbeğinden açık büfe kahvaltı yapmaya hazırsınız !


    Ben Biliyorum da Mı Yazıyorum.jpeg

Çocuklar ve Toplu Taşıma Araçları


          Evet arkadaşlar bu yazımda başlıkta da anlaşılacağı üzere, toplumun kanayan yarası çocuklu toplu taşıma araçlarına değineceğim.Kulağınızda kulaklık yolun tadını çıkartırken bir anda koltuğunuzda bir sarsılma mı hissettiniz? . Ya da kulağınızı cırmalayan desibelde bir haykırış mı duydunuz? Evet sizde bu sorunla karşı karşıyasınız ancak üzülmeyin bu konuda yalnız değilsiniz.Gelin bu konuyu hep beraber irdeleyelim.

                    Babasının düşmanı s.kilesice şuna bak (Temsili Resim)

- Bu mahlukları genelde tek göremezsiniz sürü halinde bulunurlar.Teki bağırırken öteki ona çift ses yaparak bir nevi back vokalliğini üstlenir.

- Başlarında babaane , anane yada çoğunlukla basiretsiz bir anne mevcuttur. Bu kişinin elinde ise bu veletin yemediği çikolata , şekerleme bilumum oyuncak mevcuttur.

- İsimleri genelde Berketay, Çükütan yada Badesu gibi evcil hayvan isimleridir.

- Toplu taşıma araçlarında genelde ayakta durmaya heveslidirler, oturdukları takdirde ise çevreye zararlarını minimuma indirmek için kucakta seyahat ederler. ( Bana kalsa bagaj bile fazla onlara )

 
       Yukarıda bu mahlukatın özelliklerini verdik şimdi bu illet ile başa çıkabilmek için yararlanılacak kaynaklardan bahsetmekte yarar var.



                                Pompalı Tüfek ( Temsili Resim )

- Uzun bir paltonun altında ya da uzun kollu bir montun içinde silahınızı muhafaza edebilirsiniz.Her kullanımdan sonra temizlemeyi unutmayın !




               

                           Elektrikli Testere ( Temsili Resim)

- Halk otobüsünde büyük ihtimalle bunun içinde bilet almanız gerekir . Pek tavsiye ettiğimiz bir yöntem değil zorda kalınırsa uygulanabilir.




                                     
         Hobbit Kılıcı ( Nam-ı Diğer Sting) ( Temsili Resim )


- The Lord Of The Ring hayranı mısınız? Cevabınız evet ise, işte tam size göre bir çözüm !




   Lav Silahı ( Temsili Resim )                                                                        
Açıklama gereksiz sanırım .




Not : Yukarıda yazılanlar sadece hayal ürünüdür .







15 Mayıs 2012 Salı

Alışveriş Taktikleri Vol. 1

Evet bu hafta alışveriş konusu ele alacağız arkadaşlar. Ancak bu o denli basit bir konu değil maalesef ( kaç a olduğunu bilememek) . Elinde annesinin çantası , sevgilisin montu puflara yığılmış insan bu rehber senin için hazırlandı.  Alışveriş dünyasının bilmediğiniz kapılarını sizin için aralıyorum . Buyrun efendim ;


- Öncelikli hedefin, bulunduğun mağazadaki pufları tespit etmek olmalı. Şayet puf yok ise o zaman üzerine abanabileceğin her hangi bir kasa , tezgah ya da manken ( yanlış okumadınız evet manken ) bu işi görebilir. Unutma oradaki tek yorgun sen olmayacaksın savaşa hazırlan.


Puf ( Temsili Resim )
- Anne/Sevgili kişinin tuzak sorularına karşı hazırlıklı ol ! Bu sorulara acele cevap vermeye çalışma sanki inceliyormuş da kararsız kalmış gibi yapabilirsin, burası senin rol kabiliyetine kalmış. Asla ve asla ilk gösterdiğine " ha bu olmuş" demek gibi bir dangalaklık yapma bu " hadi gidelim yaa " demekle aynı kapıya çıkar ve bu emin ol daha ters tepkiler yapar o yüzden 2. 3. üründen sonra " hah bu güzel" olmuş diyebilirsin.


- Yalanlarınızı süsleyin ! Gösterilen ürünlere yorum yapın. Örnek verecek olur isek " hah işte o ayakkabıyla uymuş" ya da " bunun bir ton kırmızısı daha güzel olurdu bence " . Dediklerinizin doğruluğu önemli değil, önemli olan yorum yapabilmeniz karşı tarafı önemsiyor gibi davranabilmeniz kilit nokta.


- Bulunduğunuz mağazadaki popülasyonu iyi tanıyın ona göre strateji geliştirin. Örneğin " o ne ya emekli işi " ya da " o ne ya hippi gibi olmuşsun " gibi yorumlarla o ürünün belirtilen kişiye uymadığı belirtilmelidir. Buradaki ince nokta kırıcı olmamak ve yuvarlak konuşmaktır.


- Kesin konuşmayın ! Evet çok önemli bir mesele bu asla kesin konuşmayın . Örneğin " o elbiseyi alma " ya da " o t shirt sana ufak olmuş " demek size bir yarar sağlamayacak emin olun o yuzden " o elbiseyi almayı düşündüğünü sanmıyorum " ya da " o t shirtin bedenin senin bedeninle uyumlu oldugunu sanmıyorum " demek daha yerinde olacaktır.




   Evet yoldaşlar bu taktikleri uygularsanız emin olun hem sizin için daha acısız hemde daha az sıkıcı ( bakın dikkat edin eğlenceli demiyorum diyemiyorum ) bir alışveriş söz konusu olabilir. Hayırlı geceler.