28 Kasım 2016 Pazartesi

Stefan Zweiglaştıramadıklarımızdan mısınız?


           Geleceğe dair umutlar beslemek insanlığın en başından beri insanlara verilmiş en büyük mutluluk olabilir. Ancak gelecek belirsizleşince, hayatımızı geçilmez bir sis kaplayınca yapabilecek şeylerde sınırlanıyor. Stefan Zweig bu durumda kendine göre doğru olan kaçmayı uzaklaşmayı seçmişti. Hem kendi ülkesinden hemde bu yaşamdan. Belki bir kaç sene daha beklese o sisin dağıldığını görebilirdi. Olmadı. Arkasında bir dolu eser bırakarak terketti bizi. Romantik düşündüğümüzde kendi canını almak güzel görülebilir ancak insanı kendi canını alacak kadar karanlık düşüncelere düşüren şeyleri nedense insanlar pek önemsemez. 
       Şu an öyle bir psikoloji içindeyim. Stefan Zweig'ı kendime yakın hissederdim, ama hiç bu denli yakın hissettiğim olmamıştı. Burada bireysel bir iç sıkıntısından ziyade toplumsal bir iç sıkıntısından bahsediyorum. Her ne kadar arkanızı dönüp kulaklarınızı da kapatsanız elinizin çatlaklarından sızan o korkunç hisler. Ve yapılabilecek hiç bir şeyi olmayan bizler. Yıllar sonra gülmek amaçlı açtığım blog'un böyle karanlık işlerime alet olması gerçekten adaletsizlik. Bu blogda benimle beraber büyüdü sanırım. Hayatın şaka tarafı sonlanmış olabilir. İlerlemeye gücüm var, hissedebiliyorum. Ama sanki biri üstüme oturup her şey başıma devirecek gibi hissediyorum. Kendimi rahatlatmak için yapabileceğim bir şey yok.
           Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi.