13 Aralık 2013 Cuma

Roma - Başkoymuşum İtalyamın Yoluna Part I

            Merhabalar, normalde gezi yazisi pek beceremem zira tum gezmelerim masam ile buzdolabi arasinda oldugu icin o denli kisa bir maceranin pek ilgi cekici oldugunu zannetmiyorum. Ancak bu sefer gercek anlamda bir gezi gerceklestirdim.  Bu yazimda Roma'dan bahsetmek ve bi' kac ufak seyahat tricki vermek istiyorum. Bu yaziyi kaleme ( klavyeye ?) almamin sebebi, henuz bilgiler taze iken okurlarimla paylasmak. Yoksa kotu hafizamin bunda herhangi bir etkisi yok. Her neyse lafi cok uzatmadan maddeler halinde Roma denen sehr-i harikayi inceleyelim.

  - Konaklama konusunda sayisiz secenek var, ama hostelleri iyi arastirmaniz lazim zira cogu hintli arkadaslar tarafindan isletilmekte ve musterilerini pek takmamaktalar. O yuzden olabildigince tripadvisor, hostelbookers gibi sitelerde iyi ortalamali yerleri secmeye calisin . Vereceginiz o ekstra bir kac yuro (?) ilerleyen zamanlarda hayatinizi oldukca kolaylastirabilir zira odada calismayan bir buzdolabi, sac kurutma makinasi ve sinirli bir hintli hostel sahibiyle kalabilirsiniz benden soylemesi. Lokasyon olarak Roma termini civari kalmaya calisin zira tum onemli yerler o cevrede ayni zamanda tren, sehir ici ve shuffle otobusleri de o cevreden kalkiyor.

  - Sehirde yuksek oranda bir gocmen nufus var cogu kendi ekmeginde zararsiz insanlar, ama laftan anlamiyorlar. Yapiskanli oyuncak ve havaya atmali tutmali oyuncak ( tabir edememek ) satmaya calisan pakistanli abiler ozellikle laf anlamiyorlar. Bir tanesi pantheon karsisinda romantik yemek yiyen cifte yapiskanli oyuncak satmaya calisti. Oteki +60 yas japon turist kafilesine havaya atmali oyuncak satmaya calisti. Gercekten ticari zekalari oldukca dusuk. Gideceginiz tum tarihi mekanlarda kendilerine rastlamaniz mumkun. COLOSSEUM CEVRESINDEKI ROMA ASKERLERINDEN UZAK DURUN. Bakin buyuk yazdim burayi. Ciddi anlamda uzak durun zira 2 tane dandik poz icin 10 euro gibi sacma bir para isteyebiliyorlar. Vermemezlikte edemiyorsun zira 3 tane kalipli boylu poslu abi kendileri ( uhuhu gitti 10 eurom lan ). Gec saatlerde ozellikle gar cevresinde inanilmaz bir evsiz toplulugu var. O bolgelerden olabildigince dikkatli gecmekte fayda var zira en cok sucun islendigi bolgeler gar cevresi. Gasptan cok yankesicilik mevcut. Onun disinda toplu tasima kullanirsaniz cuzdaninizi olabildigince ic ceplerinizde tasimaya calisin. Kendi adima bir kac kere kalcamin hafif dokunuslarla oksandigina sahit oldum. Bu durumun sizinde hosunuza gidecegini pek sanmiyorum ( lan yoksa ? ) o yuzden siz siz olun cuzdaninizi, cantanizi saglama alin.

                                           Lanet olsun senin gibi askere! ( Temsili Resim )

  - Yemek yemek icin önemli anitlarin yakinlarindaki yerlerden ve turist menulerinden olabildigince uzak durun cunku ufak tefek italyan lokantalarında ayni yemeğin 2 kat buyugunu yari fiyata bulabilirsiniz. Ancak servis hizmeti dedikleri dandik bir uygulama var. Ne söylersen söyle kişi başı en az 2 euro servis ücreti alıyor hayın italyanlar. Her mutfaktan yemek bulmak mumkun ancak italyadasiniz gidip kebap yemeyin lutfen. ( bunu yazan kisi 2 gun kebapcidan cikmadi ) Olabildigince lokal insanlarin gittigi yerlere gitmeye calisin , Trastevere bolgesine gidin old town'u gezin oradaki lokantalari deneyin. Tam old town'un sonunda bir tane paninici var orada yiyin inanılmaz lezzetli. Domuz konusunda sıkıntınız yoksa Spagetti alla carbonara'yı kesinlikle deneyin. Aynı zamanda calzone ve risotto yemeden gelmeyin.

  - Biz sezon dışında gittiğimiz için vatikan, collosseum gibi önemli yerlerde sıra bile beklemeden direk girdik içeri ancak bahar- yaz aylarında gitmeyi planlıyorsanız, kesinlikle internetten rezervasyon yaptırın zira bir müzeye gireceğim diye 3 saat ayakta dikilmek zorunda kalabilirsiniz. Onun dışında gittiğiniz yerlerde olabildiğince orası hakkında bilgi almaya çalışın. Kendi adıma zerre bilgi almadan sığır gibi gezdim koca romayı, şimdi it gibi pişmanım. Siz siz olun benim gibi sığır olmayın.

  - Olabildiğince yürüyerek gezmeye çalışın şehri, zaten çoğu önemli mekan hep dip dibe, ayrıca otobüs metroda kalabalığı boşuna çekmeyin. Otobüs kartları çok pahalı değil, 100 dakikalık aktarma yapma hakkı var. Çevredeki gazete bayiilerinden temin edebiliyorsunuz. Ancak özellikle 64 ve 40 numaralı otobüsler yankesici dolu, o yüzden ekstra dikkat etmekte fayda var.

  - Sırf vatikan çevresine 1 gün ayırmanızı öneriyorum zira San Pietro Kilisesi bile başlı başına iman sebebi. Aynı zamanda sistine şapeli de orada. İnanılmaz bir tavanı var tüm gün bile oturabilir insan orada. Gitmişken çatısına çıkın, romanın en güzel panaromik noktası orası. Ancak yükseklik korkusu ve dar alan korkusu olan biriyseniz çıkarken çok dikkat edin. Benim gibi kalp krizi geçirme noktasına ulaşabilirsiniz, o merdivenleri çıkarken tüm papalara tüm katolik dinine tüm roma imparatorlarına bir güzel methiyeler düzmüştüm.

Michelangelo'ya iman sebebi 

      Uzun lafın kısası, barselona, amsterdam, berlin gibi direk gezilecek bir şehir değil önceden okuyup araştırıp öyle gezmek gerekiyor. O yüzden uzun uzun araştırın öyle gidin. Zira başka türlü bir manası kalmıyor güzelim şehir mundar oluyor. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, ciao sevgili okur.
Stairway to Heaven ( Temsili Resim )

16 Kasım 2013 Cumartesi

Tünel çok boktan bir yere çıktı - Erasmus

            Merhaba sevgili okur, biliyorum sizi ihmal ettim ama erasmustayım (bkz: her şeyin bahanesi olarak erasmus ) ve tüm hızıyla devam ediyor. Finlandiya denen soğuk ve bir o kadar da ilginç memeleketteyim ( hayır yanlış yazmadım ). Malumunuz 2.5 ay kadar yabancılar arasında kalan her türk genci gibi benimde kafamda bir takım düşünceler oluştu.
           
             İlk geldiğimde " ne oluyoruz lan ne güzel her yer ağaçlık buralara yerleşilir aslında " mantığıyla yaklaşsam da zaman geçtikçe buranında çok fazla bir şey vadetmediğini farkettim. İnsanları iyi kalpli, suç oranı yok denecek kadar az, refah seviyesi yüksek her yer park bahçe insanlar mutlu. Karşıdan karşıya geçerken çiğnenme ihtimalin yok, niye baktın hemşerim diye pıçaklayan yok. Tinerci yok, sokak kedisi köpeği bile yok dışarıda. Ama kendimi hala iyi hissedemiyorum gene bir şeyler eksik gene adını koyamadığım o his sardı beni. İnsanlar bana bir şey vadetmiyor hep aynı muhabbetler hep aynı barlar hep aynı şeyler. Her zaman ki gibi topluma ayak uyduramadım, kendimi bir şekilde olayların dışında buldum. Türkiye'de bitirmediğim kadar bilgisayar oyunu , dizi bitirdim burada. İlerde it gibi pişman olacağım biliyorum, ama elimde değil. Tüm amaçları saçmalık üzerine geçiyor insanların. Her ne kadar sarhoşta olsam da olaylara müdahil olamıyorum, kendimde o kudreti bulamıyorum.
         
               Şimdi erasmusun bitti hadi dön bakalım evine deseler gıkım çıkmaz. Homesick'lik değil bu işin ilginç tarafı Türkiye'yi de özlemedim. Sadece artık insanlara rol yapmak istemiyorum. Olmadığım bir insan gibi  dolaşmak istemiyorum. Çok yalnız kaldım burada. Türk oda arkadaşım sayesinde/yüzünden adam gibi ingilizce ilerletemeden şu diyarlardan gideceğim sanırım. Şimdi gerçi haksızlıkta yapmak istemiyorum güzel günlerimde geçmedi değil şu soğuk ülkede. Ama gene karamsar halime dönmem uzun sürmedi. 
        
             Daha 1.5 ay var dönmeme, 1.5 KOCA AY. Umarım bu aralıkta sevebilirim bu soğuk ülkeyi.

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Helsinki Günceleri

             Her şey aslında lise 2 de başladı. İngilizce öğretmenim, benim asla ingilizce öğrenemeyeceğimi, dersini geçemeyeceğimi ve buna benzer bir sürü şeyle kafamı ütülemeye devam ediyordu. Ona göre sorumsuz ve dengesiz bir insandım. Üstünden yıllar geçti, şimdi onu göt etme sırası bende.Gerçi ben söze böyle başlayınca hiç bir şey anlamadınız tabi , gelin en başından anlatayım bu durumu.
      
              Zerre aklımda olmamasına rağmen bir yerden Erasmus sınavının olduğunu öğrenmiş, gireyim lan eğlence olur nasılsa kazanamam diye kaydımı yaptırmıştım. İngilizce seviyemi Friends ve Himym izleyerek , Anathema ve Opeth dinleyerek ve çeşitli filmler izleyerek (öhöm!) geliştirmiş bir insan olarak, simple continious perfect past present tense ve bilimum benzerleri hakkında zerre fikrim olmamasına rağmen sınavda halk tabiriyle yardırmıştım. Sonuçlar ortadaydı ve tercihlerim sonucunda beni beyaz zambaklar ülkesi Finlandiya'ya 5 aylık bir hizmete yolluyorlardı. 
             
                                          
       Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı bayrak ( Temsili Resim )


              Görevim (eğer ki kabul edersem) türk milletini ve gençliğini 5 ay boyunca dış mihraplara doğru tanıtmak ve dönüşte duty free'den halama amcama metrelik toblerone getirmekti. Bu ulvi görev için seçilmenin şokunu atlatınca bir bürokrasi zinciri beni karşıladı. Hocadan hocaya koşuyor, bir sürü evrak topluyor, sayısız biyometrik resim çektiriyordum. Her aşamada "lan acaba gitmesem mi , değecek mi? " diye düşünmekten kendimi alamıyor, bir yandan da evrak kalabalığının arasında kayboluyordum. 

               Bu arada tam bir fin milliyetçisi olmuştum. ( Finlandiya'da çeşme sularının içildiği biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum mesela, duyunca da şok oldum.) Daha önceleri finliler hakkında tüm bildiğim Molotov kokteyli, Nokia, Kimi Raikonen ve Fin Hamamından öteye gitmezken, adeta gurbetçi olmuştum. Her lafın arasına Finlandiya'yı sıkıştırıveriyordum. Finlandiya eğitim sistemini övüyor, Türk eğitim sistemini ve avrupalıların türklere bakışını itin g*tüne sokuyordum. Halbuki hayatımda Edirne'den öteye geçmemiş, daha yurtdışı görmemiş bir insandım lan ben.  

        
          Sigara kaufen ettikte, bahnhofa gidicez ( Temsili Resim ) 

         Daha gitmeden gurbetçi olmuştum resmen. İşin ilginci Finlandiya'ya gidip Alamancı olmayı nasıl becerdiğimdi. Evde kırık alman aksanıyla konuşuyor, eve Gazi peynirlerinden, Nussbeiser çikolatalarından başka gıda sokmuyordum. Sabah kahvaltılarında bira içmekten mide kalmamış, çaya hasret kalmıştım. Freundlarla kahvede okey oynamaya gidiyorum diye mal mal parklarda gezmeye gidiyor. Elim arkamda inşaat izliyordum. Alman ne araba yapıyor lan diye, Ankara şaşmaz sanayideki Wolksvagen, Audi teknik servislerinden çıkmıyordum. Bakkaldan oyro karşılığı alışveriş yapıyor, balkonda mangal yakmaya çalışıyordum. Çevremdekiler Finlandiya'ya gideceğimi , Almanya ile bi alakamın olmadığını söylüyor beni eski halime getirmeye çalışıyorlardı. Bana göre Avrupa Almanya demekti, ve eski halime dönmeye niyetim yoktu.

             Her şey Finlandiya elçiliğinden gelen oturma iznimle yıkıldı. Finlandiya neydi lan, Avrupa Almanya demekti. Ben napıcaktım lan Finlandiya da, ALLAHSIZ İSKANDİNAVLAR! Ama gözüme kestirdim, hele bir gideyim oralara Berlin'e kaçıp kendi dönercimi açacağım. O zamana kadar auf wiedersehen , sevgili okur. Bis bald ! 




      " Gitmeme az zaman kala bu yazıyı kaleme ( ya da klavye mi diyim ) almamın sebebi lise 2 de bana "sen ingilizce öğrenemezsin" diyen öğretmenimdir. Kendisi bu yazıyı hiç bir zaman okuyamayacak ama olsun. "









23 Mart 2013 Cumartesi

 - Kaldırımda ağır yürüyen teyze ile otobüste camı kapatan teyze bence kardeş . Nasıl olur da insanların hayatlarını zorlaştırabiliriz, nasıl olur da insanlar bizden durup dururken nefret edebilir diye düşünüyorlar mı acaba bu eylemleri gerçekleştirirken.
 - Rakının nasıl içileceği üzerine tartışma yapan insana saygı duymam ben arkadaş. 2 bardak rakıda k*çından soluyorsun sonra da yok masaya vuracakmışız yok buzu az atacakmışız yok yanında illa ezine peyniri olmalıymış yoksa içilmezmiş. Arkadaşım 2 bardaktan sonrası sende zaten yok, daha neyin ezinesindesin neyin buzundasın. Bir de masadaki mezeyi sömürmez misin, işte o çatalı haydariye attığın anda altımdaki iskemleyi tam çenen ile kafatasının birleştiği noktaya vurasım geliyor. Yapma canım , yapma güzelim.
 - Karpuz seçerken manav reyonunda 15 dakika (minimum) geçiren tanıdıklara sahibim. Ona vuruyor ötekini kokluyor bişiler yapıyor. Yarım saat önce ," Hocam, Marx'ın teoremleri işverenden çok işçiye yöneliktir öte yandan sosyal ekonomiyi desteklemeyi amaçlamıştır " diyen insan gitti yerine karpuz koklayan , sağı solu tokatlayan bir varlık geldi. Arkadaş seçeceksen önüne karpuz bırak , gerisini natural seleksiyon halleder.
 - "Eskiyi öven insan" diye bir kavram var. Windows 8 dersin en güzeli 98 der, kombi dersin soba der , playstation dersin ateriden vazgeçmem der. Nerede pikap, nerede disket varsa toplar. Sen neyin peşindesin eskiyi öven. Üstündekileri çıkartsam ve sadece donunla kalsan , hayvan kadar " Bambi Boxer" yazısıyla kalırsın eskiyi öven. "Bambi Boxer" yazan birine güvenemem eskiyi öven yapamam bunu. Lütfen ama.
 - Yükseklik korkusu olan birinin anlamamazlıktan gelmekte nedir şimdi arkadaşım. Adama diyorsun," 2. katın balkonunda bile bakamıyorum başım dönüyor " diye. "Niye?" diyor. Niye ne lan, sanki aşağıda Yılan saçlı mitolojik varlık Medusa var da bakıp taş olmayalım diye bakamıyorum aşağıya. Niye ne lan allahsız. Korkuyoruz işte yüksekten ne niye .
 - Benim AKP'li arkadaşımda var CHP'li de diyen insanlar var bi de. Aferin benim tosunuma aferin benim toramanıma. İşte sen bu zihniyete sahipsin diye bu dünya bu kadar kutuplu. Sırf sen insanları yaftaladığın, kafanda kategorize ettiğin için bu toplum bu halde. Aferin sana.

Almanlar ve Demet Akalın

            Merhaba arkadaşlar bu hafta değineceğim mesele aslında hepimize yakın bir konu. Alkol alımı ile doğru orantıda azalan müzik zevkinden bahsedeceğim. En azından kendi adıma söylemek gerekirse alkol tüketimim arttığı zaman müzik zevkimde gözle görülür şekilde bir düşüş oluyor . Ayıkken elimde şarabım (bkz: ayıkken elde şarap), şömine karşısında jazz dinleyen bir insanda değilim tabi sözlerim yanlış anlaşılmasın. Benim bahsettiğim düşüş en dibe iniş, bir nevi ground zero. Normal zamanda türkçe müzik dinleyemeyen bünyem, en ufak promili gördüğünde demet akalın ile eller havaya yapabilecek kıvama geliyor. Normal günlerde Opeth, Radiohead dinleyen bir insanken alkol aldığımda gülşen, serdar ortaç falan dinliyorum sayın okurlarım. Bir nevi " Dr. Jekyll ve Mr. Hyde " olayı söz konusu. Hatta geçen gün kendimi zu spat'in nakaratına eşlik etmeye çalışırken yakalayınca durumun iyiye gitmediğini farkettim. İşin ilginç yanı, alkollüyken gayet güzel almanca konuştuğumu düşünüyor olmam.
          Ha bu arada almanca demişken, almancanın o gizemli dünyasına da değinmeden olmaz. Her şeyleri gibi dillerini de mantığın üstüne oturmuş sayın mekanik alman arkadaşların. Acaba nasıl daha zorlaştırabiliriz , nasıl başka ırklardan insanlar dilimizi anlayamaz diye oldukça kastırdıkları, sırf bu yüzden 2.dünya savaşına ağırlıklarını vermediklerini ve başarısızlığa sürüklendikleri insan düşünmüyor değil. Hadi "tatlı" demeyelim ama onun yerine " masaya sonradan gelen"(nachtisch) diyelim diye düşünen ilk almanın ellerinden öpüyorum, adolf hitler imzalı mesut özil formasını evine yolluyorum.

23 Şubat 2013 Cumartesi

2011-2013


yıl 2011 

her zamanki gibi beni çağırdı yanına , ancak ben arkadaşlarımla buluşacağımı kendisine sonradan uğrayacağımı söyledim. hiç kırılmadı bana , bir şeyde söylemedi. tamam oğlum sen bilirsin demekle yetindi. ben ise bu durumu önemsemeden gene bildiğimi okudum ziyaretine gitmedim , onu ihmal ettim. bir hafta sonra aramızdan ayrılacağını bilmeden , ona güle güle bile diyemeden, belki de diyeceği son şeyleri duyamadan ve onu son kez göremeden. son kez ağzımı doldura doldura "dede" diyemeden gitti . insan kaybedince farkediyor, seni çok özledim. belki çok yakın değildik ama dediğim gibi. sen benim tek dedemdin bana göstermesen de beni sevdiğini hissedebiliyordum. hayattaki en büyük pişmanlığın nedir diye sorsalar , dedemi son kez görememek derim. cenazende tabutuna bile yaklaşamadım . biliyordum eğer yaklaşırsam bende senle toprağa girecektim. ama ne olur anla beni ne olur anla.


yıl 2013


bu klavyenin başında pişmanlıklarla dolu bir insan var.keşkelerle yaşayan, keşke hayatta olsan keşke sana ziyarete gelebilsem diyen bir insan.sadece son bir kez görsem, tek şans. hayatta olsan , ölüm bizi ayırmasa gene senin değerini bilemezdim belki ancak biliyorum aptallık ettik yapmamalıydım. senden binlerce kez özür diliyorum ,yapamadım sana yaklaşamadım, ziyaretine gelemedim. ölümünün üzerinden çok geçmemesine rağmen , senle çok yakın olmamamıza rağmen çok özledim seni. biliyorum bunları sana söylemeliydim ancak, aramızdaki duvarlar yüzünden yaklaşamadım sana. seni seviyorum dede diyemedim , demeliydim evet, yapmalıydım bunu. biliyorum yeri burası değil , zamanı da bu değil ama bugün gene aklımdaydın. hep olacaksın canım dedem benim. söz ankaraya döneyim ziyaretine geleceğim , bu kez en sevdiğin çiçeklerle hemde.

3 Ocak 2013 Perşembe

Kronik Tembellik

         Yine sınav dönemlerinin yaklaşması ve bana bu yüzden ilham gelmesi ile karşınızdayım. Bu blogu , ders çalışmamak için kullanıyormuşum gibi bir izlenim yaratmak istemem ama insan ders çalışmaya başladığı zaman tavanın bile ilgi çekici geldiğini sizde biliyorsunuz. Bu sınav dönemlerinde , tembelliğe alışmış bünyenin 2 haftalık geçici bir ders çalışma maratonuna girmesinden kaynaklı bir durum. Sırf ders çalışmamak için yaptıklarımdan ufak bir liste yapalım gelin.

Göbekte Kumanda isimli eser ( Nam-ı diğer mutluluğun resmi )


1) Karaoke: Evet yanlış bir okuma yok. Bende yazarken bi kaç kere okudum. Lan nasıl yazılıyordu kareoke mi karaoke mi gibi bi yanılgım oldu ama google sayesinde bu yanılgıdan da kurtuldum. (bkz: viral google reklamı). Evet konumuza dönersek , karaoke aslına bakarsanız eğlence amaçlı , güzel sesli insanların yaptığı hoş bir aktivite ancak bunu erişkin boyutlardaki 3 adet erkek azmanı yapınca göze o kadar güzel gelmedi. Mikrofonsuzluktan ötürü daha çok, " Kim daha az detone olacak? " tarzı bir yarışmada olsa gene de eğlenceli idi. Ayrıca " Hey Jude " seçen bendenizin de kafasına sıçıyım. 7 dakika boyunca lalala diye bağırmaktan bir çarşı taraftarına dönüştüm bi anda , hatta sonlara doğru hakeme bile küfretmeye başladım arkadaşlar falan zor tuttu. Neyse konumuz bu değil . Karaoke güzeldir candır ama ev ortamında tavsiye etmiyorum.

Evet Google Imagese göre Roberto Baggio da karaoke yapıyor.



2)Temizlik : Evet bunu da yanlış okumadınız. Bilimadamları , henüz öğrenci ile temizlik arasında bir bağlantı bulamasa da ilk çağlarda mısır ve mezopotamya havzasında rastlandığına dair varsayımlar var. Bana da ilginç gelen bir diğer konu ise sınav ne kadar önemli ise bu temizliğin o kadar büyük çaplı olduğudur.Güz final döneminde bahar temizliği yapan tanıdıklarım var benim. Kendileriyle hala konuşurum , tabi uzaktan çok yaklaşmadan . Neyse konumuza geri dönelim. Sınav dönemi geldiği zaman öğrenci en iyi bildiği şeyi yapar ders çalışmaktan kaçar ancak normal rutinine de dönemez zira vicdanını bir şekilde rahatlatmalıdır. Bu yüzden temizlik oldukça güzel bir yöntem tavsiye ederim. ( ama çok değil )


Evet birazda burayı süpüreyim ders çalışmayayım ( Temsili )



3)Yemek pilrmek : Evet bunu yanlış okudunuz işte.Çünkü yanlış yazdıktan sonra düzeltmeye üşendim. Sonunda benim kurallarıma göre oynamayı öğreniyorsunuz. Sınav dönemlerinde genelde her öğrenci yumurta ve makarna alışkanlıklarını terkederek daha komplike ve zaman alan yemeklere yönelir. Börek açan mı dersiniz , fırında makarna yapan mı dersiniz ( o makarnadan sayılmıyor çünkü ) ya da benim gözdem soya soslu makarna mı dersiniz ( evet bu da makarna sayılmaz ). Yemek ne kadar zaman alırsa alsın başında beklenilir ,özenilir, yavru bir pandaymış gibi narin ve şevkatle yaklaşılır. Bu da pek tavsiye ettiğim bir yöntem değil zira yemeği gören bünye daha bir tembelleşiyor derse adapte olamıyor. Ancak diyorsanız ki ben Vedat Milor gibiyim ucundan ucundan götürürüm o zaman sesim çıkmaz .


İçinde elbette makarna yok ( Yalan )

4)Blog yazmak : Evet bunu okumada da bir probleminiz olduğunu düşünmüyorum. Benim gibi bir insan iseniz tembellik sizin için kroniktir. O yüzden sadece derslerden kaçmak için yazarsınız ama bunu lütfen yapmayın bloggerlık ciddi bir müessese ve şakaya gelecek bir yanı yok. 


Bu başlıkların yanı sıra ;

- Danny De Vitonun boyunu araştırmak , aile kütüğüne inmek.

- Cepteki tüm kağıt paraları gerçek mi diye merkez bankasının sitesinden kontrol etmek.

- Kazandibi pişirmek soğuyana kadar yanında beklemek.

- Peste sırf kalecilerden All Star takımı kurup Şampiyonlar Ligi Kupasına uzanmak.

- Gereksiz resimlere photoshop uygulayarak , kendinizi başkan obama ile tokalaşırken filan bulmak.

ve en güzeli masayı duvara yaslayarak Forrest Gump stili masa tenisi denemeleri yapmak.


  Evet üstteki listedekiler tamamen hayal ürünü olup bir arkadaşım tarafından yapılmıştır.Önümüzdeki yazımda görüşmek üzere , kendinize iyi bakın ey okur.